31 Mart 2014 Pazartesi

Senin için
"Öldü" diyorlar
İnsanlar ölmez ki
Göç eder
Bilmiyorlar…

Mart /2014 -Kocaeli

22 Mart 2014 Cumartesi

Her gidiş, bir vuslata eriş
Şimdi İbrahim’im İsmail’i ile
Koyun koyuna, toprağın bağrında…

 Mart – 2014 Büyük Derbent/İzmit

14 Mart 2014 Cuma

Guantanamo’ya Selam!


Mustazaflar,
Yedi kıta, selam durur size!
Özgür günlerinizin anısına,
Gözyaşlarımı sildim ve sürmemi çektim gözlerime
Şehrin meydanlarına eteklerinde eylem götüren kadınlar
Yürüyorlar, Küba’ya yürür gibi
Yürüyorlar keder içinde
Yürüyorlar korkusuz ve kaygısız
Dudaklarında tutsakların mısraları
Guantanamo’dan acı, hasret ve direniş yolluyorlar yeryüzüne

Gün yitecek birazdan pencerende,
Şimdi Arapça türküler yankılandı evinde
Bir gün çıkıp geleceksin diye…
Kulak ver,  gelenin ayak seslerine
Beyrud’un atlıları, bin selam getirdi size!

Nigar Gümrükçüoğlu


Kocaeli

2008

5 Mart 2014 Çarşamba

Merve Şirbini'ye

Merveler düşerken toprağa,
Ağlar, ılık nefesinde Meryemler
Yola giden kadim dostlar,
Toplar mı ebabil taşlarını kararan göklerimize
Yas çiçeklerimiz büyüdü gecenin koynunda
Kadınlar tülbentlerini sardı yaralarımıza
Göz kapaklarımızda üç yüz yılık uyku
Şafakla gidip gelsin kadim dostlar
Merveler dirilecek topraktan
Meryemler yeşertecek dallarımızı…

2009 -İzmit- Yayın 2014-İstanbul

4 Mart 2014 Salı

Gitme diye...

Kına kokulu avuçları, içine çekip öptüğün vakitlerdi
Başım sırtına yakışırdı en çok
Bir dağın yamacından dünyayı seyretmek gibiydi
Sen alınlarından öperdin küçük kızları
Eskimesin diye yanakları
Vakitsizce gitmesinler diye
Bağrına basmaktan korkardın
Çorbanın tuzu eksilmesin derdin
Şimdi başım en çok göğsüne yakışır
Ak sakallarını okşayıp,
Öpeyim alnından bir kez daha
Vakitsizce gitme diye,
Bir dua tut diline
Bir dua tuttum dilime
Ey göllerin şehri! Ört geceyi üstüme
Atlantik ve Pasifik’in suları kavuşmadan birbirine…



27 Haziran 2013/ Minneapolis

Kudüs

Kudüs!



Bizi ölümler alsın…



Bizi ölümler alsın Aksa,



Gözlerimiz kör



Dilimiz lal,



Ellerimiz kan kokar,



Gözlerimizde kandan yaşlar



Bizi ölümler alsın Kudüs




Ülkeler yıkık



Şehirler sönük



Caddeler yangın yeri



Düştü taştan evlerimiz



Hiçbir şeyimiz yok



Bu şehrin mihrabı düştü



Yüreğim Kudüs, Kudüs yüreğim



İstanbul Kudüs gibi bugün



Şehirlerim öksüz



Beni ölümler alsın Aksa!



Aksa, beni ölümler alsın…



İstanbul  11 mayıs 2009 Pazartesi

Srebrenitsa

Srebrenitsa, Srebrenitsa;

Ay ışığında düşmüş çocukların senin,

Kan kokar avuçların hala senin...


Srebrenitsa, Srebrenitsa...

Söz Bitti

Söz bitti...
Gülümseme yitti,
Acı yandı,
Ümit öldü
Ve söz bitti...
Sızlamasın körpecik yüreğin,
O, şimdi cennete gitti...

Şehir ve Ustura


Birikmiş sözler,
Toz tutmuş kitaplar,
Dikilmemiş fidanlar,
Ekilmemiş tarlalarla
Yazdan kalma bir hüznü taşır sonbahar kapımıza
Yolcusunu indirip bindiren vapur çığlıkları
Duraklarda dizilmiş insan gölgeleriyle
Dağ ile denizin arasında bir köprü
Bu şehir şehirlerden hangisi…
Rüya mı, yoksa gerçek mi?

Bir kadın ve bir adam silinirken pencerede
Yürü diyor bir ses!
Geriye dönersen
Şehir bir ustura darbesiyle kesecek yüreğini,
Koş diyor bir ses!
Dağın etekleri seni bekliyor
Bir adam ve bir kadın silueti silinirken caddede
Saat kulesinin çanları akşam vakitlerini vuruyordu

Hayat Kapısından
















Hayat kapısından yürüyorum

Usul ve sakin yüz adım sonra 
Berzah kapısına varıyorum
Oracıkta beni bekleyeni görüyorum 
Uyuyor musun meleğim!
Duydum ki atlastan sedirlerin, 
Gördüm ki ipekten elbiselerin, 
Servi ağaçları altında köşklerin,
Açık kapıların, beklermişsin…
Duyuyor musun meleğim!
Seni uğurladıkları günden beri,
Bir kadın ve bir adam,
Günleri emanet giyermiş sırtına…
Gülümsüyor musun meleğim!
Sıcacık ellerin, 
Şehadet türküsü tutturmuş dillerin
Bir gün, ben de geleceğim
Biliyorsun meleğim…

24 Temmuz 2009 İzmit

2 Mart 2014 Pazar

Gözyaşı



Büyüdükçe gözyaşı da büyür mü anne?

Aşk bizim oralardan ne vakit gider anne?

Ruhum döner yurduna değil mi anne...

Anne! Savaş kapımızda…


İzmit

Gölgeler Titremiyor


Gölgeler titremiyor artık
Bir hamakta sallanıyorken yaşam
Devrim buldu beni şakağımdan!
Dudağımda kahve telvesi
Dalmışım güneş pırıltısına
Vur beni ey hayat!
Akıl ipimde yok esneme payı
Ruhum geriniyor kafeste
Her idrak bir nefestir ömrümde
Tut beni ey hilal!
Gök kubbe devrilecek birazdan
Renklerin cümbüşü kayboldu göğümde
Siyah ve beyaz olacaktı yeryüzü
Meğerse, yaşlı bir amanın gözleri olmuş gözlerim 
Mademki göğsüm iki parmağının arasında,
İlahi, çevir onu sonsuz bir ateşe…

2008/ İZMİT